CAZİBE HANIMIN GÜNDÜZ DÜŞLERİ
Yönetmenliğini İrfan Tözüm'ün yaptığı Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri, bir kadının toplum baskısı ve toplum ne der sorunsalları etrafında gerçek ile düşü ayırt edemeyişini ve içsel savaşını anlatıyor. Novalis'in ''yaşam bir düş değil ama bir düşe dönüşebilir'' sözü ile başlayan filmde herkesin bir düşe sahip olduğunu Cazibe hanımın düş sekanslarında görüyoruz.
Cazibe, 40'lı yaşlara yaklaşmış annesi ve dayısı ile birlikte yaşamakta olan tabiri caizse ''evde kalmış'' bir kadındır. Lisedeki hayal kurma yarışmasında en iyi hayali kurarak kazandığı projeksiyon cihazı ile İstanbul'un farklı karelerini seyrederken lisedeki aşkı Kürşat ile ilgili hayaller kurarak sıkıcı hayatına bir heyecan katar, cinselliğini de bu düşler ile bastırır. Annesi Cazibe'yi sürekli kısıtlayan toplum görevini üstlenir bu filmde, Füruzan hanım kızını esnaf milletine dikkat etmesi her an bir köşede onu sıkıştırabileceğini tembihleyerek büyütür. Cazibe'nin yapmak istediklerinin önünü tıkayan ve onu kısıtlayan bu anne figürü kendi içindeki çatışmasını da sık sık dışarı yansıtır. Aşkı, cinselliği ayıplayan Füruzan karakterinin ilk çatışmasını banyodaki yıkanma sahnesinde görürüz. ''Mermer sütun gibiydi benim bacaklarım dokunmaya kıyamazdı baban'' diye eski eşine özlemini dile getiren annenin kızıyla sık sık böyle konuşmalara girdiğini filmin devamında da gözlemliyoruz. Diğer erkekleri bir günah öğesi olarak görürken konu ölmüş eşi olunca en şehvetli sözleri sarfetmekten geri kaçmayan Füruzan burada da toplum rolünü oynuyor. Nikahlı kocası olunca resmiyete dökülen bir hakimiyet ve bunun getirdiği cüretkârlık Cazibe'nin de annesini bu konuda örnek almasıyla sonuçlanmış gözüküyor. Sık sık babasının fotoğrafının çatlayan camını tamir bahanesiyle çarşıda gezdiren Cazibe, insanların içine çıkabileceği ve birlikteliğini utanmadan saklamadan sunabileceği bir erkek olarak görüyor babasını. Hayatındaki üç erkekten bir diğeri ise yine birlikte aynı evin içinde yaşadığı müzisyenlik yapan alkolik dayısı, Cazibe'ye pek de gizli sayılamayacak bir tutku ile bağlıdır. Bir yeğen olarak sevmenin yanı sıra ensest olarak karşılaştığımız bir aşk duymaktadır Cazibe'ye. Burada dayısı Cazibe'nin gelecek hayalleri, idealleri görevinde. Filmde de belirli sahnelerde gözlemlediğimiz gibi sık sık Cazibe'ye onlara baktığı için hayatını mahvettiğini, daha iyi yaşaması gerektiğini ve omuzlarındaki bu yük nedeniyle ondan af dilediğini görüyoruz. Cazibe'yi kimseye layık göremeyen ve gelen kısmetlerini reddeden anne ve dayı karakteri belki de onların yanında onların karakterlerine ve karanlık hayatlarına, benliklerine katlanacak birini istiyorlar. Belki de Cazibe'ye olan sevgilerinden, onu kaybetme korkularından değil tamamiyle bencillikleri ile hareket ediyorlardır. Füruzan'ın aidiyet hissini, o doyumsuzluğunu pek de normal olmayan yollar ile karşılaması da karakter hakkında bize derinlemesine bilgiler veriyor. ''Bana ait olan tek şey'' diye adlandırdığı tümörünü gizleyen ve kimsenin bilmemesini isteyen karakterimiz toplumun sözlerini kulak ardı ederek yeri geldiğinde akli dengesi bozuk taklidi bile yapmasına rağmen kızının toplumu önemsemesini isteyerek onu kısıtlar. Hareketlerinde gelgitlere sahip oluşu da karakterinin baskın yönlerinden birisidir. Bir an gelen müzik sesleri için ''ne güzel çalıyor bu adamlar'' derken ardından gürültüden şikayet ederek kavga çıkarır. Bu gelgitlerini filmin devamında Cazibe karakterinde de gözlemliyoruz.

''Akılsızlar sadece delilerin her şeyi yapabileceğine inanırlar.''
Sokakta yürüdüğünde konu komşu, esnaf, yoldan geçen herhangi birinin dikkatini çeken Cazibe'nin gözü eski lise aşkı Kürşat'dan başkasını görmemektedir. Her gün fotoğraf karelerine bakarak sallanan sandalyesinde bir ileri bir geri onu düşler. Yalnızca onun hayaliyle hayata tutunur. Fakat kendi hakimiyetinde olan hayallerinde bile hayatın gerçeği peşini bırakmaz, düşlerinde bile sevdiği ve arzuladığı kişi ile birlikte olamaz, daha hazır hissetmediğini söyler. Tahtaya yapılan çizimler, ikili arasında geçen diyaloglar ile sorunun hazır olmamak değil toplum olduğunu görürüz. Anne, dayı, komşular, Kürşat'ın babası kimse bu ilişkiyi onaylamaz-onaylamamıştır. Bu da Cazibe'nin üzerinde geçmişten geleceğe taşıdığı bir travma bırakmıştır. Düşleri ile yaşayan Cazibe'nin karşısına bir gün Kürşat çıkagelir. Gece yağmurda evine sığınan Kürşat birtakım belalara bulaşmış ve polisler tarafından aranmaktadır. Çareyi Cazibe'ye sığınmakta bulur, tıpkı onun her gün sığındığı gibi. O gece birlikteliği sürekli ertelediği sevgilisi ile bir birliktelik yaşar. Artık düşler gerçeğe dönüşmüştür. Fakat bir düş gerçek olursa tamamıyla kayıp mı olur?Sabah uyandığında Kürşat'ın bir mektup bırakarak gittiğinin üzüntüsüne bir de dayısının gece birlikteliklerine şahit olması nedeniyle ölmüş olduğu eklenir. Yeğenine duyduğu sapkın aşkı dolayısıyla onu bir başkasıyla görmenin dayanılmaz ağırlığına katlamayan Behçet karakteri üzüntüsünden o gele ölür. Artık evin geçimini sağlayacak emekli maaşı olan bir dayısı yoktur. Hem dayısının ölümü hem Kürşat'ın onu terk edişi ve artık düşlerindeki sevgilisiyle (Kürşat'ın gençliği) kavuşamayışı onu duygu karmaşası sonucu bir öfke krizine iter, eşyaları camdan atmaya, üzüntüsünü çığlıkları ile bastırmaya başlar. Kaçışı delilikte bulur. Bu olaylara daha fazla dayanamayan annesi ise felç geçirir. Hiç susmayan Füruzan hanımın üzerine inen bu sessizlik Cazibe'de büyük değişimler yaratır, içinde yaşattığı sevgi onun yıkımını günbegün getirmiştir. İnsanı içinde büyüttüğü duygular yaşatır ve öldürür. Füruzan hanımın tümörüne söylediği sözler burada çok manidar olur, ''Bir gün sen de acı vermeye başlayacaksın biliyorum, insanın içinde büyüttüğü her şey gibi.''
Yaşadığı o gece sonucu düşlerine ve gençliğindeki masum aşkına ihanet eden Cazibe daha fazla hayallere dalamaz, beklediği kişi de asla gelmez. O gecenin ona bıraktığı acıların yanında bir de hamile olması vardır. Günden güne şişen karnını insanlara içine cin girdiğini söyleyerek evin geçimini sağlamak amacıyla fal bakmak için kullanır. Kürşat'ın yıllar sonra aniden çıka gelişi ile etrafa yayılmaya başlayan hamam böcekleri, Cazibe'nin cinsel dürtüleri, içinde tuttuğu hazları ve gerçekleştiremediği hayallerinin tek bir eşik, karar sonucundaki değişimini temsilidir bir bakıma. Toplum içinde yaşayabildiği tek ilişki çerçevesi ile taşıdığı babasıyken bir anda bakkalın çırağını eve çağırmaya başlar. Çırağın yardımıyla düşlerine, genç Kürşat'ı geri getirebilmek için fantezilerinin derinliğine iner ki bu da filmin psikanalitik anlatımını destekler.
''Ben hiç düş görmedim'' sözleri ile gerçek ve hayal kavramını tamamen kaybeden Cazibe ile birlikte seyirci de bu algı kaymasını yaşamaya başlar. Ya o gece Kürşat'ın gelmesi de bir düşse? Peki ya karnındaki bebek? Kürşat'ın ölümünü öğrenen Cazibe de ''bize geldiğinde de ölü müydü'' sözleri ile seyirciyle aynı ikilemi yaşadığını belli eder. Bir süre sonra düşlerinde genç Kürşat yerine büyümüş, birlikte olduğu adamı gören Cazibe hanım onu değil eski tanıdığı, aşık olduğu çocuğu istediğini belirtir. İkisi de aynı kişi olmasına rağmen gerçeklik kavramını kaybeden karakterimiz, bu davranışları ile eskiye duyduğu özlemini dışa vurur. Cinselliğin ''kötü'' olarak öğretildiği bir düzen ile büyüyen karakterimizin değişimini ve benliğindeki kırılmalara şahit olduğumuz bu film toplum baskısı ve toplumu anlatan bir temadan ziyade bir kadının içsel dünyasına yolculuğu sunar bizlere. Mahalle yerine konağın içindeki yaşamdan kesitler görmemiz de bunu destekler niteliktedir. Mahalle dış dünyayken, konak karakterlerin iç dünyasıdır. Karanlık atmosferi, renk kullanımları ve düş sekansları ile Fanny Och Alexander ve Wild Strawberries filmlerini akla getirirken karakterlerin özellikle de kadın karakterlerin içsel dünyasının işlendiği temasıyla bir yandan da Cries and Whispers'ı anımsatarak izlerken aklıma sık sık Bergman'ı getirmeyi başarmış bir film oldu.
Yönetmenliğinde İrfan Tözüm'ü görmeme rağmen film aklımda Atıf Yılmaz filmi olarak yerleşmişti bunun nedeni de benzerlikler taşıdığı Aaahh Belinda filmi olsa gerek. Atıf Yılmaz imzası ve Müjde Ar'ın hayat verdiği karakter ile yine bir düş-gerçek karmaşası yaratan film Cazibe Hanım ile bir uyum içinde ve ardı ardına izlense birbirini tamamlayacak, pekiştirecek bir anlatı sunuyor.
Sonunda annesine artık hayatını yaşaması gerektiğini söyleyerek evin her yanını sardığı kumaşlar ile kendine oluşturduğu yolu takip ederek içsel yolculuğuna adım atar. Türkiye sinemasında psikanalitik anlatımın hakim olduğu ve sosyokültürel okumaların yapılmasına da ortam sağlayan bir film olan Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri Hale Soygazi, Uğur Polat, Suna Selen ve Macit Koper gibi birçok başarılı oyuncunun aktarımıyla Türk sineması için farklı bir alanda örnek ve öncü sayılabilecek bir film olarak yerini alıyor.
Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri, 1992
Yorumlar
Yorum Gönder