FESTİVAL GÜNLÜĞÜ - ABRAKADABRA!

Carmen evliliklerinindeki heyecanı ve huzuru korumaya çalışan biriyken eşi Carlos
futbol fanatiği, kibarlıktan nasibini almamış aksi ve içindeki tüm romantizmi kaybetmiş maço bir adamdır. Bütün olaylar bu sıradan diye adlandırabileceğimiz çiftimizin
bir akraba düğününe gitmesi ile başlar. Düğünde amatör olarak hipnozla ilgilenen Pepe karakterimiz sahneye bir gönüllünün gelmesini ister. Pepe ile alay etmek ve şamata yaratmak amacıyla gönüllü olan Carlos, bir şekilde hipnozun işe yaraması sonucu içine bir seri katilin ruhu girmiş olarak düğünden ayrılır. Bunun sonrasında Carlos ve içindeki ruhun değişimlerini kara mizah ile bizlere sunan film, 80'ler ruhunu da yansıtmayı ihmal etmiyor.
1500874870941_0570x0400_1501405836197.jpg
Bir inşaat işçisi olan Carlos işinin geri kalanındaki zamanını futbola ve ailesine ayırmaktadır. Ayırmak dediysem aynı sofrada oturup yemek yemek ve bu sırada da kavganın, tartışmanın hiç eksik olmaması. Ne hikmetse Carlos'un içine giren ruh onun tam zıttıdır! Matematik zekası çok iyi olduğu için kızına derslerinde yardım edip eşi Carmen'e ve çevresindeki insanlara çok iyi davranmaktadır. Çok geçmeden Carmen bu değişimi farkına varır ve durumu Pepe'ye iletir. Birlikte bir çözüm yolu bulmak için usta bir hipnotizmacıya giderler, filmi seyrederken bu karakterin bir dolandırıcı olup olmadığı arasında çok kaldım. Evet yaptığı hipnozlar işe yarıyordu fakat filmin bize vermek istediği karakterin bazı abartı davranışları içimizde bir kuşku oluşturmak istiyor gibiydi. Carlos'a yapılan hipnoz sürecinde içine giren ruhun kişisel bilgilerini öğrenen Carmen, Pepe ile birlikte iz sürmeye başlar. Ordan oraya sürüklenilen bu yolculuklarda monoton bir seyir yaşatmaktansa bizi yer yer sağlanılan güldürü öğeleri ile kahkalara boğmayı ihmal etmiyor filmimiz. Araştırmaları sonucunda hayatlarına dahil olan bu ruhun bir şizofreni hastası olduğu ve kendi öz annesini vahşi bir biçimde öldürdüğünü öğrenen karakterlerimiz ve bizim için gerilim dolu anlar baş gösteriyor. Karısına karşı Pepe'nin davranışlarını beğenmeyen Carlos ona tehditlerde bulunuyor ki bu durum Pepe'yi normalde olduğundan daha çok korkutuyor çünkü Carlos'un içinde her an ne yapacağı belli olmayan bir seri katil vardır, evet bir seri katil. İlerleyen sahnelerde bir video keşfeden Pepe bu şizofreni hastası ruhun annesini öldürdükten sonra bir düğüne girerek insanları katlettiğini öğreniyor, işte bu düğün yeri de olayların baş gösterdiği yer ile aynıdır. Aynı salon, aynı senaryo hatta düğünde çalan aynı şarkı. Eğer yaşadıkları bir döngü ise bu döngüyü tekrar yaşayarak kırmalıdırlar. Davranışları git gide garipleşen Carlos etrafında bir şempaze görmeye başlar. Bu şempaze aslında içindeki ruha ait olan ve onun bir alt benliğini temsil eden, ona vahşi kararlar aldıran şeytani bir ruh olarak düşünülebilinir. Bu şeytani ruh yine bir katliam istemektedir ve bu istek doğrultusunda kendimizi bir düğün davetinin ortasında buluruz. Garson üniformasını giyerek elinde bir bıçak ile davetlilerin arasında dolaşan Carlos her hareket ettiğinde biz de olduğumuz yerde gerilimi hissediyoruz. Carmen ve Pepe'nin bu döngüyü gerçekleştirmek üzere salona gelişleri ile tansiyon yükselmeye başlar. Pepe'nin tekrar bir hipnotizmacı kılığı ile sahneye çıkışı ile Carlos ve Carmen de gönüllüleri olarak ona eşlik ederler. Hipnoz esnasında geçilen bembeyaz bir boşluk ile bir zihin birleşiminde olduğumuzu anlıyoruz. Burada geçen konuşmalarda Carmen'in kararsızlığına şahit oluyoruz ki bu kararsızlık seyircide de empati uyandırmıştır. Çünkü bir yanda yıllardır her kahrını çektiği ve birlikte bir çocuklarının olduğu Carlos varken diğer yanda da hayatına yeni girmiş ona çok yakınken bir o kadar da yabancı olan Tito karakterimiz var. Eşine karşı duyduğu acıma duygusu onu Carlos'a çekerken, Tito'ya karşı olan belki de bir aşkın başlangıcı içini kıpır kıpır etmektedir. Açıkcası bu sahne sürecinde Tito'yu seçeceğini düşünmüştüm fakat karakterimiz bir seçim değil bir vazgeçiş yaparak kocasının ruhunu ele geçiren Tito'yu bıçaklayarak öldürür, burada kullanılan bıçak metaforik bir anlatımı temsilen kullanılıyor, Carmen'in hayatından çıkarıp atmak istediği yok oluşunu kendi elleriyle gerçekleştirdiği, aldığı kararları yansıtıyor. Vazgeçiş derken tamamiyle bir vazgeçişten bahsediyoruz çünkü Carmen ne aşkı seçiyor ne de vefayı. Kocasının ruhunu kurtarıyor ama sonunda onu o düğün salonunda bir başına bırakıyor. Bu vazgeçiş onun zincirlerinden kurtuluşu, özgürlüğüne açılan bir yolun başlangıcı.
Filmin işleyiş ve ilerleyiş bakımından yeniliklere sahip olduğu söylenemez, olay örgüsü alışılagelmiş bir biçimde çıkıyor karşımıza. Yer yer yapılan şakalar ile kahkahalara ev sahipliği yaparken 'şimdi ne olacak' hissi ile de gerilim yaratarak tansiyonu yükseltmeyi başarıyor. Özellikle kullanılan müzikler filmin yapısına çok uygun, bana 1977 yapımı İtalyan korku filmi Suspiria'nın müziğini hatırlattı ve zaten içinde halihazırda ona gönderme yapan birkaç öğesi mevcut. Seyir zevki yüksek olan üzerine pek düşünmeden seyredeceğiniz çerezlik güzel bir film olmuş ABRAKADABRA.
2017, Pablo Berger

Yorumlar